Yok yok kılavuz olacak yazı benden çıkmaz.
Zaten Aruoba* yazmış, haşa bana düşmez.
Üzerine atıp tutmak değil derdim benim için kutlu olan, kutsal olanla ilişkilenme yolculuğumdan bir küçücük kesit sunmak.
Yaşamımı kentten köye taşımam kendime bir süredir sormadığım soruları yeniden sormam için fırsat sunmuştu: İnsan olarak hangi hamurdan yapılmışım, ne beni “buraya” getiren, ne beni “burada” tutan, “neyin” peşindeyim, ben “neyim”, bu mekan ne, yaşamın manası ne sorularına yanıtlar, ergenlikten farklı olarak daha net ve başka bir insanın yaratımından (kitaplardan falan) değil de bizzat doğadan gelmeye başladı; tohumdan, ağaçtan, sudan, ormandan, ateşten, havadan… Sonrasında “ne” sorularını “nasıl” soruları takip etti. Olan ile “nasıl” ilişkilendiğimi keşif süreci… Çok çarpıcı, kendime karşı dürüst ve şeffaf olmamı gerektiren bir süreç. Zamanda doğrusal bir şekilde olmasa da bunun ardından NASIL’ın içinden bir öz beni çağırmaya, tutup kavramaya başladı. Herşeyin ardında olan giz gibi bir şey… Ben ona kutsal diyorum.
Nereden, hangi değerlerden filizleniyor o öz, o giz? Hangi farkındalıklardan, tecrübelerden besleniyor kut’um? Neyi merkezime koyuyorum; günümün, güneşimin, gecemin odağına neleri yerleştiriyorum? Odaktaki meselelere en kıymetlim olan nefesimi aktarışım nasıl? Görülmeyi, keşfedilmeyi, birlikte çalışmayı bekleyen bu kaynakla yani KUTSAL ile nasıl ilişkilenmeli, onu nasıl korumalıyım?
Hatırlayarak, sık sık, benden yüce olanı, fikirlerimin, tecrübelerimin, ideallerimin, olduğum ve olmaya çalıştığım kişinin, sıyrılmaya çalıştığım (oysa yenilerini ürettiğim) koşullanmaların ardında safça duranı…
Okumaya devam et “Kut arayana kılavuz”