Elimde bir yelek, iğne, yün bir de makas, içimde sıkıntı… Sıkıntıyı alıp iğneden geçiriyorum, yeleği dikip makasla kesiyor, hem dokuyor hem dokunuyorum O’nun tarafından. Halil Cibran’a sordum “Nedir bu olanlar?” deyu…
Böyle dedi..


 

Bir yanıyla gören, bir yanıyla âmâ gözlere
Uzanıp da sadece kendi işini yapan, dümenci ellere teslim olmak
Büyü değildir de nedir?
Ellerine güvenme yolunda yolcu olan herkese sevgiyle, kutlulukla…

Size çok da özen gösteremedim, hakkınızı veremedim, azımsadım; beceriksizlikle suçladım, hor davrandım. Özür dilerim. Beni bağışlayın. 34 yıldır çalışmadığınız, beni desteklemediğiniz, komutlarıma yanıt vermediğiniz bir gün bile olmadı, yapabildiğiniz kadarı yaptınız, bazen siz önden gittiniz ben takip ettim. Aslında ben(?)den hep daha fazlasını biliyordunuz. Teşekkür ederim. Sizi seviyorum

Gün 1 / Duygu: Coşku Bazen atölyede öyle bir paylaşma arzusu, coşkusu yaşıyorum ki sözcüklerle anlatmam zor. Bir coşku ki elleriyle çalışanlar anlayacaktır; öyle bir an gelir ki ellerinizin kanal olduğu şeyi ya da sadece aklınıza gelen bir fikri, paylaşacak kimse bulamazsanız çıldıracak gibi olursunuz, bir çıkış yolu bulmalısınızdır yoksa sizi taşıracaktır. Dans edersiniz, şarkı söyler kendinizi sokağa atarsınız, bir yol bulursunuz işte!Yaşamın en sevinçli kaynağı gelip sanki bir karıncanın parmak ucuyla dokunur, o miniminnacık dokunuş sizi doldurup taşırmaya yeter. Aşk gibi, gibisi fazla!

Gün 2/  “Yaratıcılık, disiplin ve çocuksu ruhun birleşiminden oluşur…” 

Gün 3/ Yaratıcılığın ifadesi bir ihtiyaçtır lüks değildir. İçimdeki güzelliği dışarı çıkartmazsam yenmeyen bir meyve gibi çürür, bir ekmek gibi küflenir, durgun su gibi kararır ve kabuk bağlar ta ki can yakacak dikenleri çıkana kadar. Güzellikleri ifade etmek ve takdir etmek bir ihtiyaçtır!

Gün 4 / Her bir elin öğrenme süreci kendine hastır. Eller denemeyi bilir, tekrarı sever ve alışkanlık edinirler. Zihnin karanlıkları ise başarısızlıktan hoşlanmaz, vazgeçer ve bu da onun alışkanlığıdır. Ellerle çalışmak zihnin aydınlık yanlarını parlatır .

Gün 5 / Size de olur mu? Bazen “parçaya” baktığınızda çok çirkin görünür, tek bi saç teli mesela bazen iğrenç bile gelir ama sonra bir arada durduklarında ne hoş ne yumuşak gelir…Yani bütüne bakıp rahat bir nefes alırsınız alışık olduğunuz güzelliği bulunca. Ben, kendi vücudumu, detaylarımı, uzantılarımı, kırışıklarımı inceleyince nasıl bir bedende ne kadar da ilginç bi tasarımın içinde yaşadığımı hatırlıyor ve tasarımın güzelliğine hayran oluyorum:) Sözün özünü deyivereyim yoksa uzayacak bu mevzu; eller bütünde parçayı, parçada bütünü anlamanın mükemmel araçlarından biridir. Bir bakın ellerinize, avucunuza, tırnacıklarınıza, parmaklarınızın arasına, nasırlarınıza, çillerinize… Her biri eşsiz olan bu parmakları, işlevleri saymakla bitmez (genelde hor görülen) tırnakları süslemek, onlara sık sık bakmayı hatırlatıyor bana. En tanıdık en kolay kim olduğumu hatırlatan beden parçam…

Gün 6 / Sınırları, savaşları, dinleri aşar onlar;ortak dilimizi yaratırlar; tek elden, bir kaynaktan geldiğimizi hatırlatırlar. Eller, büyünün ve sihrin uygulayıcılarıdırlar. Bakan, gören, işiten, duyumsayan, merak eden herkes için

Gün 7 / Geleneksel olanla nasıl bir ilişki, bir bağ kuruyoruz? Hangi ögelerini koruyor, ne kadarını kendi dönemimizden hatta birebir kendi hayat yolculuğumuzdan besliyoruz? Klasik olandan ne öğreniyor, nasıl özgünleşiyoruz?

Gün 8/ Leonardo sadece bir ressam, bir heykeltraş ve yazar mıydı? O aynı zamanda bir kaşif, bir mimar, mühendis, matematikçi ve belki de amatör bir anatomistti. Yaşamını, düşlemeye, öğrenmeye, araştırmaya, denemeye, kaydetmeye, yaratmaya ve aktarmaya adamıştı. Bu, onun seçimi miydi, kaderi mi?
Peki biz!? Biz, aklımızın, sezgilerimizin, ilham kaynaklarımızın, gözlerimizin,ellerimizin bizi götürmek istediği yere gidiyor muyuz hakikaten?

Gün 9/ Resim, ressam olmadan meydana gelir mi?
Resim, ressamını bilir, tanır mı?
Ressam, resminin içinde kendini resmetmediği bir resim yapabilir mi?
Resim, ressamın kendini ve yaşamı yeniden keşfetme yolculuğu değil de nedir?
Peki resmi yapmak, ressama yeterli gelir mi?
Onu görecek, onu takdir edecek bir çift göz olmadan, ressamın resmi hiç tamamlanır mı?

Gün 10 / Size de olur mu? Bazı hiç sebepsiz, o an yapmakta olduğumdan tamamen bağımsız, birdenbire bir şeye doğru yönelir ellerim; etrafa bakınırken bulur, izlerim kendimi… Ellerim! Ellerim bir şeyin peşindedir! Bir sürü kitap üst üste durur örneğin, gözlerim hiçbir şey seçmez o anda; ellerim, onlar “doğru” kitabı ve dahi doğru sayfayı açmakla görevlidir adeta! İşte o anlar ben anlar, hakikaten idrak ederim ki bir gölgeden, bir yansımadan, bir kukladan ibaretim. Ve eğilirim hayatın önünde… Bu sabah Richard Sennet’ın okumakta çoook güçlük çektiğim, dili de çevirisi de eziyet gibi gelen, ancak bir türlü başucumdaki yerini yitirmeyen BERABER kitabına gitti ellerim. Açılan sayfa 245 / başlık: Atölye/Yapım ve Tamir

Her / Tüm-Tek/ Hiç
Renkleri seçebilen, kıymet veren her göze…
Onları görünür kılan tek ışığa…
Tümü sevme yoluyla hiçe varmağa…

Yorum bırakın