Burcular ve Fareleri takiben Burcular ve Kediler de yolda…

Burcu’nun farelerini anlatmış mıydım size?

 

İsimleri yok idi Burcu onların hikayesini resmî bir şekilde kabul edene dek; olan biteni gözler önüne sermeye hazır hissedene dek… Şimdi onlara da kediler ve köpekler gibi birer ismi ödünç verme zamanı:

Adem, Çerkeş, Laplap, Dario, Noname, Silik, Mimi

Adem, kalabalık bir ailenin sıradan, belli belirsiz, fark edilmesi güç, en sessiz ve üzgünüm ama en faydasız üyesiydi. Sanırım doğumda beyni hasar görmüştü, kafasının sol yanı azcık içe mi göçüktü neydi. Fakat ne özel bir bakıma ihtiyacı vardı ne de ilgiye. Yalnız, amaçsız, dalgın ve zamansızdı.

Peki Adem’in Burcusu? Adem’in gözünden kimdi Burcu? Olsa olsa, görüş mesafesi bir kuyruk kıvrımı kadar kör olan bu kısır alemden kendisini kurtaracak….(evet! kurtulmayı istemesini, yani bir şey istemesini sağlayacak)…. Bir kahraman olabilirdi Burcu.

Anladın değil mi okur?! Burcudur bunu yazan, üçüncü ve tarafsız bir el değil. Ben değilim…Adem’in Burcu’sunu üçüncü ağızdan ve üçüncü gözden anlatacak olsak şöyle derdik: “Burcu, Adem’den bir çok açıdan farksızdı. Kalabalıklara doğmuş, fark edilmesi güç, hiçbir şey yapmayan ama yapmak isteyen, ama fark edilmeyi bekleyen ama seçilmeyi ve faydalı olmayı arzulayan ve ancak yumurtasından çıkan bir kuş kadar doğum sıkıntısı yaşamış sağlıklı, sıradan, tırsak bir insan türüydü. Vicdanı da aklı gibi sınırlıydı, sadece insan olduğu için acımayı öğrenmişti. İşte tam da bu yüzden Adem’in boğularak ölmesini sağlarken (bak bunu da yazan Burcu ben değilim…3.kişi yazsaydı doğrudan “Adem’i öldüren” diyebilirdi) midesi bulandı, kendine kızdı, ölüm reçetesini verenlere çıkarttı faturayı ve hatta aç gezinen gözü tok kediye bile öfkelendi. İnanır mısınız Adem’in Burcu’su, alemin gördüğü en şaşkın türün dişisi o akşam üstü ağladı, karnını tuta tuta… Ağlarken beyninin kıvrımlarında bir fare klasörü belirdi, canı yanar midesi bulanırken klasörün tarihi atılıyordu.

 

Çok saçma, trajikomik bir sahneydi hatırlıyorum.

Ben kim miyim? Tarafsız, katıksız bir fare ruhu…

 

İkinci farenin ismi Çerkeş

Çerkeş tam bir kurnaz hizmetkârdı. Duvarlar-arası geçmeyi becerir, midesine ve topluluğunun midesine hizmette kusur etmezdi. Aslında doğruyu söylemeli, biraz midesizdi bu Çerkeş; mum yer, kağıt yer, ayakkabı bağı yer, sabun yer, kuru boyayı bile yerdi. Ayaklarına ve ağzına bulaştırdığı için bir keresinde sarıyı, kurnazlığına yakışmayacak şekilde iz bırakmıştı. Burcu anlamadı… O gece ise rüştünü ispat edecekti Çerkeş, odayı köşe bucak tarayacak, en küçük kırıntıları bile toplayacak ve en önemlisi bir insanın tepesinden sessizce aşacaktı. Tıkırtıkırkıtırkıkır duvarlar arası geçiş için önce yerini sonra hızını aldı ve Burcu’nun kafasının üstünden başarıyla atladı! Odayı köşe bucak taradı, tüm kırıntıları işe yarar malzemeleri kesesine topladı fakat en babasını sona bırakmıştı, başucunda duran kilden yapılmış samanlı mı samanlı, buğdaylı mı buğdaylı oyuncak! Kesesindeki ağırlığı yüzünden hızlanamayan Çerkeş ne yazık ki Burcu’yu uyandıracak şekilde onun saçlarına dolandı fakat bir an sonra bir hayalet gibi duvarların arasında kayboldu.

Çerkeş’in Burcusuna bakacak olursak; o Burcu da adem’in Burcu’sundan farklı mı sandınız? Pek değil…İnsan evladı bu kolay mı?

Fakat Burcu, artık elini kirletmeyecek kadar akıllanmıştı, bir fare klasörü açılmıştı ve klasör kara bir belge ile doluydu. O meşum gece başucunda olanlardan ötürü sabaha kadar yorganın kuzeyini güneyini, doğusunu batısını ter içinde bırakmıştı. Sabah ilk iş halinden yakınmak ve yine bazı başka insanevlatlarına danışmak…  “Kediyi içeri al!” talimatı geldi, kedi odaya alındı. Kedi memnun, kış gecesini sokakta ya da sokaktan farksız mutfakta geçirmeyeceği için ona sunulan bu zevki bir ömürlük sanarak odaya yerleşti. Burcu şaşkını rahatladı. Bilemezdi, düşünemezdi kedilerin farelerden ölesiye korktuklarını, korktukları için onları tepeleme cesaretini kendilerinde değil yedikleri ciğerlerden aldıklarını. Ve sevgili dostlar bu kedi ne yazık ki ömrü hayatında hiç ciğer yememişti. Neyse ki “kedinin kokusu yeter kokusu” gibi iddialı cümleler kuran vatandaşlar olmuştu, ille de bir kovalamaca olmasına hacet yoktu. Kedi yatakta, kedi yerde, kedi soba başında, kedi aşağıda, kedi yukarıda…Kedi kapının altına işeyinceeeee kedi artık dışarda!

Burcu şehir çocuğu, Burcu kurnaz…  Kedinin kokusu yetermişmiş, fare oraya bir daha gelmezmişmiş!

Çerkeş kabilesiyle beraber duvarlarda yaşamaya devam etti. Burcu ise odadan taşınmadı, zaten nereye gidecekti, tıkırtıkırkıtırkıtırtıklarla beraber huzursuz bir uyudu bir uyumadı.

 

Üçüncü faresi Burcu’nun Laplap idi. Her sabah tavukların yemliğinde Burcu’yu selamlardı. Burcu her sabah kırka kadar sayıp, ayakparmak uçlarına kadar derin bir nefes alıp bidonunun kapağını öyle açar, elini yem tabağıyla daldırıp hızla çıkartır bu sırada da etrafa buğday danelerini saçardı. Laplap kaç kez o kapağın iç kısmına tutunmuştu Burcu’nun tuttuğu nefesi fark ederek. Çok şefkatliydi Laplap çok! Burcu’nun hafızası da benimki de biraz karışık yalnız; Laplap ile Burcu’nun bu bitmek bilmez korku dolu karşılaşmalarının neticesinde ne olmuştu? Köyün amansız avcısına mı haber vermişti, fareleri haklama görevini bu kez de böyle mi üstünden atmayı denemişti? Çünkü Burcu elini kirletmemeyi öğrenmişti! Laplap zeki ve kıvrak bedeniyle o avcının elini ısırıp da mı kaçmıştı yoksa farelerin sırrı çözülememiş görünmezlik pelerinini giyip hızlıca sıvışmış mıydı, belki de Laplap buğday bidonunun içinde kendi cennetini cehenneme çevirenlerdendi.

 

Burcu’nun dördüncü faresine gelelim, sahi kaç faresi vardı Burcu’nun?

6

4.Farenin ismi Dario

Ah gezgin fare Dario ah… Dario bir ekofare idi; doğal, natürel, organik fare… Ekolojik yapıları sever, bilfiil oralarda çalışırdı. Tabii özellikle açık mutfak yapımında ya da gerekirse yıkımında! O gece yine ekomutfakta, ekogıdaları bahçeye dadanan eşeklere karşı koruması gerekiyordu fakat ne olmuşsa ekomısırların arasında uyuya kalmış ne sarsıntıları duymuş ne eşeklerin sidiklerinin kokusunu almıştı. Ertesi gün daha önce hiç gezmediği şekilde gezmeye çıktı. Ekomısırların arasında, sarsıla sarsıla önce kuzeydoğu yönünde sonra güneybatı yönünde ileri geri gitti, bir ısırık ekomısırdan ve sonra batıya doğru, ancak bir kediden kaçtığı zamanlardaki gibi hızlı olmasına rağmen bu kez hiç yorulmuyordu  sepetin içinde… Sarsıntı geçti, oh bi ısırık daha… Karanlık aydınlanmaya başladı, hışırtılar arttı, bir şeyler oluyordu, mısırlar gök yüzüne uçuyordu, hayır nayır olamaz yoksa bunlar organik değil miydi?!!! Yoooo…. Son mısır gitmeden ve bu deli saçması işin sonunda yakalanmadan kaçmalı ve kusmalıydı tüm yediği menşei belli olmayan mısırları…. Derken hooop! dörtduvar arasında buldu kendini.…Gözlerini bin açarak, insan türünden çok daha hızlı karar verme becerisiyle en karanlık, en dar, en kuytu yeri seçti ve oraya zıpkın gibi daldı.

Burcu’dan bir bahis duymak ister misiniz yoksa böyle iyi miyiz? Bence Burcu bok yesin… Artık bu kez de akıllanmazsa lütfen eko-meko  ama bi bok yesin. Ama hayıııır, yoooo, neticede Burcu bi insan türü işte, en homos’apiensinden*.

Şapşal Burcu ve arkadaşları en eko-etik sebeplerden eve girmesi engellenen kedilerini (kediler ciğer ve balık artıkları yedikleri için olsa gerek) bu kez eve almakta pek tereddüt etmediler. Zavallı tüyü yumuşaklar, kucakseverler bu fikri beğenmediler. Kediler başka konu! Kediler istediklerini yapmayı severler, istemediklerini yapmayı haliyle sevmezler ve KEDİLER ve BURCULAR ayrı bir öykü konusudur. Neyse, kediler canhıraş cama pencereye saldırıp kaçmak istediler, tanımazlardı evin pvcli kokusunu, almazlardı fırının altına gizlenen farenin sinyallerini o karmaşada. Kedileri maşa olarak kullanma fikri beş dakika bile umut vermedi.

Günler geçti, eko-mutfağını özleyen, otostopçu gezgin Dario aralık bırakılan tel kapıya tırmanıp dışarıyı izledi. Atlayıp kaçabilirdi ama dakikalarca dolunayı izlemeyi seçti, mis gibi hava vardı ve tam “hadi yetti bu gezi, ben bu pvc mutfaklara düşecek fare miydim” dramını yazacaktı ki bir kıpırtı gördü bahçede. Burcu şaşkını elinde fener, görmüştü tabii kapıya tırmanan faresini. Korkak, sinik izliyordu uzaktan, sözüm ona çaktırmadan… Dario kapı önündeki kedileri de fark etti ve vınnn geldiği deliğe geri…

Hikâyenin sonu Burcular için de fareler için de acıklıydı. Burcu yapacağını yaptı, direnemedi, hayır o tuzak bu eve girmeyecek diyemedi. (aslında fareler Burcu kadar büyütmüyordu meseleyi, ölüm vardı, hayat vardı, işte o kadardı)

Midesi bulandı Burcu’nun… bunu niye defalarca bunu yaşadığını düşündü…kendini bir şeylere ikna ettiğini sandı. Hatta kendisi, kendisini daha önce de bazı şeylere ikna etmemiş miydi? Bu hikâyelerin boşa olmadığına inanıyordu, hatta hayvan sembolizminde** fare neymiş, çin astrolojisi ne diyormuş ona bile baktı. Düşünün, bizim Burcu birkaç yıl içinde BUNCA (!) akıllanmıştı, akıllı, öldürmeyen tuzakları da düşündü düşünmesine ama aksiyon yok aksiyon!

Sebep… Fikrigelişmemişlik mi desek… Bi yandan düşününce basit; burası senin evin fare giremez, farenin evine de sen giremezsin. Denklem bu değil mi? Girersen fare deliğine yersin burnuna ısırığı.

4+birinci farede sıra. Bu 5. Fare değil… Bu, altı farenin arasına giren bir misafir; Burcu ile hiç karşılaşmadılar, sadece birkaç saati paylaştılar.  Çok derin yarıklar açtı bu bir kaç saat Burcu’nun yüreğinde… Bu kez fareler büyük gol atmıştı. Birikmiş tüm suçlulukların lekesini bu kez silinmez hale getirecek bir vuruş. Kendisini NONAME bırakıyoruz, bazı şeyleri kendimize saklayalım.

  1. Fare Silik

Koltukla geldi koltukla gitti

Bir topluluk faresiydi Silik. Bir gece mi kaldı, daha mı çok bilinmez ama zararsızdı. Bu kez evdeki herkes işbirliği yaptı ve Silik’in saklandığını sandıkları koltuğun etrafını sardılar, kaplar, fenerler, yastıklar hazırdı. Olmadı… Rızasıyla çıkmadı. Koltuğun kendisini çıkarttılar. Belki de zavallı insan evladı kendi kafasından bazı tahtaları çıkartmıştı sadece belki de Silik mutfağın gıcır dolaplarının arasında çoktan altıncı yavrusunu doğuruyordu kim bilir… Burcu feci durumdaydı. Burcu bu hikayenin hiçbir yerinde iyi bir yerde olamadı zaten. Orası iyice anlaşılsın isteriz. Burcu o zaman da çok kötü durumdaydı belki de Burcu’nun anlaması gereken buydu…Fareler gerçekten kendisine görünerek bir şey anlatmak istiyorlardı, anlayacak mıydı?

  1. Fare Mimi

Çok masum, çok meraklı, çok çaresiz, çok susuz…

Sıcağın asfaltta yarattığı duman vardır ya hani, hani filmlerde çok severiz o anlatımı, hani böyle boyutlar arası bir kapı gibi dalgalanır hava, gökyüzüne doğru yükselir gibi olur, işte onu evin içinde salonda düşünün. Öylesi sıcak bir gün, masada çalışan Burcu bir karaltının pıtırt hareketini görür mutfakta. Gidip bakar, tavuk tüyü mü diye değildir… Hemen anlar hemen! Akıllı Burcu çok akıllıııı ablaları abileri siz bilmezsiniz! Anlamasına anlar da bu sefer kesinkes o tuzak kurulmayacaktır, kapan alınmayacaktır. Bu kez sorumluluk alacak ve öldürmeyen kapan yapacaktır. Akıllanmıştır çünkü… Bu kez ölüm yok… AZCIK anlamışmış onun canı benim canım diye… Peki Burcu hanımcığım, fare hakları filan iyi de tavuk hakları, koyun haklarına ne demeli ya balık hakları? Kumaşı hep kendinize yontuyorsunuz bakıyorum.

Herkese kapıları kapalı tutmalarını tembihler, farelerle hikayesi vardır çünkü Burcu’nun, hepsi çok hazindirrrr çooook siz bilmezsiniz… Ah o fareler yok mu (Ah o Burculara ne demeli) Günler geçer, kimse pek de inanmaz Burculara, yanlış görmüştür o… Hanimiş pisliği? Hanimiş kokusu? Hamiş hamiş??! Sonra ilk haber bulaşık makinesinin arkasından gelir, bir sonraki hafta orada da iz kalmamıştır. ÇIKMIŞTIR  O ÇIKMIŞTIRLAR, AMAN TEZGAHTA KIRINTI BIRAKMAYALIMLAR, YANLIŞ GÖRMÜŞSÜNDÜRRRR, TÜYDÜR O TÜY, O GÜN HAVA ÇOK SICAKTI BAŞIN DÖNMÜŞTÜR… filan derken atölyede görür Mimi’nin son izlerini. Mimi biliyor muydu o kakaları kağıt aralarına, duvar köşelerine, minder altlarına yaparken son kakaları olduğunu? Bilse yapar mıydı…

Neyse, odadaki ekşi kokunun sebebini sabunlu su sandı Burcu, “du biraz daha çalışayım öyle dökerim” dedi. Tütsüler geldi tütsüler gitti; adaçayısı, biberiyesi, yok efenim lavantası derken hiçbir koku bastıramadı Mimi’yi… Çünkü o çok masum, çok meraklı, susuz ve çaresiz bir fareydi, bari kokusuyla güçlü bir şekilde “ben BURADAYIM” diyebilsindi.

Mimi kokarken

Burcu leğendeki suyu boşaltırken

Eko-mısırları sepetten çıkartırken olanın aynısı oldu

Burcu sezdi tam 3 sn sonra önüne gelecek olanı.

Lap…!

***

Fareler ya canlıydı ya ölü ama hep gizemli…

Burcular ise farelerin gözünde sadece bir zombi

 

*

homo sapiens -uomo sapiente-uomo(insan) sapere-(bilmek)

bilen insan

bilen insan mı?

biz o değiliz orası kesin, en azından ben değilim. Ben ancak ancak unutan insan olabilirim. Bu dünyaya da bütün unuttuğum sularda yüzeyüze, ağzıma burnuma temizi pisi tüm suları kaçıra kaçıra, her türlü boğulma ve bilimum su canavarları tehliklerinden belli nitelikleri kazanarak sağ çıkabilmek için gelmiş olmalıyım. Farelerle ilgili neyi unuttuğumu bulurum diye yazdım…

 

** merak ederseniz diye:

 

gizliyi arayan saklambaç


“Burcular ve Fareler” için bir cevap

Yorum bırakın